Cömertlik Ve Kerem
İslâm; infak ve
cömertlik dinidir. O, cimrilik ve pintiliği yasaklar. Onun içindir ki,
mensuplarına cömert bir ruha, veren bir ele sahip bulunmalarını emretmiş, onlara
iyilik ve cömertliğin tüm gereklerini tavsiye etmiş, insanlara gece-gündüz,
hayrı takdim etmeleri yolunu göstermiştir. "Mallarını gece-gündüz,
gizli-aşikar hak yolunda harcayanlar yok mu? İşte onların Rableri katında
mükâfatları vardır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olacak
değillerdir."(287)
İslâm'ın müslümanlara emrettiği hususlardan biri de
nefislerinin her arzusuna uymayıp mallarının tamamını tüketmemeleridir. Allah
(c.c.)'ın kendilerine verdiği malda başkalarının, düşkün ve yorgunların,
ihtiyaçlarını ve rahat yaşamlarını karşılayacak şekilde haklan vardır.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Ey Ademoğlu! Malını Allah (c.c.) yolunda
harcarsan senin için daha hayırlıdır. Onu tutman ise senin için zararlıdır.
Olmayanı vermediğin için kimse seni kınamaz. Öncelikle nafakalar üzerinde
olanlardan başla. Veren el, alan elden daha hayırlıdır. (288)
Allah (c.c.) akraba ve yoksullara infağı emr ve israfi
nehyetmekle bu hususa işaret etmiştir. İsrafçı; sefih ve vurguncudur. O, malının
kıymetli kısmını kötü arzularına sarfeder. Artık bundan sonra, üzerine vâcib
olan yardımı nereden ve nasıl yapabilecektir ki? Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Hışma, yoksula, yolda kalmışa, haklarını ver. Malını israf ile saçıp savurma.
Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşi olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı
çok nankördür."(289)
Kur'an, bu siyak sadedinde zenginlere, muhtaçlara yardım
etmeyi, şahsiyetlerinin korunmasını, onlara hayırhah olmayı, isteklerini yerine
getiremedikleri takdirde güzel bir sözle onlara cevap verip geri göndermelerini
emreder. "Şayet Rabbinden umduğu rahmeti arayarak onlardan sarf-ı nazar
edersen (böyle bir mecburiyette kalırsan) o halde kendilerine yumuşak bir söz
söyle (bekle mukabelede) bulun."(290)
İslâm'ın infak ve cömertliğe çağrısı, bol ve çok yönlü olup
bencillik ve cimriliğe karşı aralıksız bir savaştır.
Hadis-i şerifte şöyle denilmiştir: "Cömert kişi Allah'a
insanlara ve cennete yakındır, ateşten uzaktır. Cimri kişi ise Allah (c.c.),
insanlar ve cennetten uzak olup, ateşe yakındır. Cömert olan bir bilgisiz, Allah
(c.c.) indinde cimri bir âbidden daha hayırlıdır."(291)
Yeryüzünde yardımlaşma ve merhametten müstağni bir millet ne
bulunmuş, ne de bulunacaktır. Cemiyette fakir ve zengin, bolluk ve yokluk bir
arada bulunduğu müddetçe huzur ve mutluluğun temin edilebilmesi için, zenginin
fakire, güçlünün de güçsüze yardım etmesi gerek. Mal ve zenginlik insanların
manevî kabiliyetlerine göre dağılıp verilseydi birçok insan zengin, geri
kalanlar ise fakirlik ve imkânsızlıklar içinde kalacaklardı. Bu durum hiç
kimsenin müdahale edemeyeceği, Allah (c.c.)'m değişmez bir kanunudur. İnsanlar
arasında şakavet, ancak birbirlerinden habersiz, yardımsız sadece kendi
nefisleri için çalıştıklarında baş gösterir. Halbuki Allah (c.c.) insanları,
imkan konusunda imtihan kasdıyla içice ve hallerini farklı olarak yaratmıştır.
"Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınız için bir imtihan yaptık. Sabredecek
misiniz (diye). Rabbin hakkıyla görendir".
Bir millet arasındaki bağlar bu şekilde pekişmedikçe, o
millet muvaffak olmaz. Fakirler yoksulluğa dayanmaz. Zenginleri de mallarıyla
rahat bulmaz.
İslâm'ın bu hedefi gerçekleştirecek bir çok müeyyidesi ve prensibi vardır.
Onlardan biri, ruhları hayır, yardım ve iyiliğe alıştırması ve terbiye
etmesidir. Bu prensiplerin tatbikata konulmasıyla, sâdece fakirler rahat bulmaz,
bilakis zenginler de bunun huzur ve emniyeti içinde yaşarlar. Zenginler,
fakirlerin kin, haset çekmekten ve varlık içinde yaşamanın kötü neticelerinden
korunmuş olurlar. Allah (c.c.) şöyle buyurur: "İşte siz, Allah yolunda (ancak
farz olanı) harcamaya da'vet edilmekte olanlarsınız. Fakat içinizde (yine)
cimrilik edenler var. Kim cimrilik ederse kendi nefsine cimrilik etmiş olur.
Allah Gani'dir siz ise fakirsiniz. "(292)
Fakirlik insanları zor durumda bırakan bir musibettir. Bazen
onları insanlık seviyesinden düşürüp, Allah'ın kendilerine diğer varlıklardan
ayrı olarak verdiği şeref ve değeri neredeyse silip götürür.
Birini, neredeyse avret yerini gösterecek şekilde yırtık
elbise, yalın ayak, gözü elbiselerde olduğu halde ve mahzun bir şekilde geri
çevrilmiş bir durumda görmek, elbette ki insana zor gelir. Böyle acıklı bir
manzarayı görüpte üzülmeyenler, ne insan, ne de (kamil) müslümanlardır. Tüm
insanlık arasında koparılmaması gereken müşterek bağlar vardır. Bu bağları
yoksulluk koparmamalıdır. İman gereği olarak kişi böyle düşkün insanlara bakmak
hususunda Rabbinden korkmalıdır.
Resul-i Ekrem (s.a.v.) birgün böyle acıklı bir manzarayı
görüp etkilenmiş. Ashabını etrafına toplayarak onlara insanlık haklarını
hatırlatmış, Allah (c.c.) ve âhiret gününden korkmalarını tavsiye etmişlerdir.
Ta ki ashâb, hem mal, hem de elbise bağışında bulunmuştur. Cerir (r.a.)
anlatıyor: "Bir günün ilk saatlerinde Resulullah'ın yanındaydık. Mudur
kabilesinden bir grup, neredeyse çıplak olacak derecede, yırtık elbiseler içinde
huzuru saadetlerine geldi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) onların bu acıklı ve perişan
durumu karşısında üzüldü ve rengi soldu, gidip - geldi. Bilal'e ezan ve kamet
getirmesini emredip namaza durdu daha sonra şu hitabeyi îrad buyurdu: "Ey
insanlar!... Sizleri bir tek şahıstan yaratan Ondan da eşini vücuda getiren, o
ikisinden de birçok erkeklerle, kadınlar meydana getiren Rabbinizden korkunuz.
Günah işlemekten sakınınız, kendisinin adını öne sürmek suretiyle dileklerde
bulunduğunuz Allah (c.c.)'tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakınınız.
Çünkü Allah (c.c.) sizin üzerinizde tam bir gözeticidir. Ey îman edenler! Allah'
(c.c.)'tan korkun ve herkes yarın için önden ve göndermiş olduğuna baksın."(293)
Herkes dinarı, dirhemi, elbisesi, buğdayı ve hurmasından bir bölümü ile
tasaddukta bulunsun. Hatta yarım hurma ile de oha yine tasaddukta bulunsun. (Ravi
anlatıyor): Resulullah'a bir adam taşımaktan aciz kaldığı bir kese getirdi,
hatta adam taşıyamıyordu. Ashâb birbirine bakıp tasaddukta bulundu. Öyle ki
yiyecek ve elbiselerden iki küme olmuştu. Resulullah'ın yüzü ay gibi parlak ve
(şükürden rengi altını andıran bir durumda iken gördüm ki şöyle devam ediyor:
"Kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa ona bunun ve bununla amel edenlerin ecri
kadar sevap vardır. Hiçbirinin sevabı da noksanlaşmaz. Kim de islâm namına kötü
bir çığır açarsa, hiçbirinin günahı eksilmeden, bu çığırı açan üzerine, hem
yaptığı günah, hem de onunla amel edenlerin günahı yazılır. "(294)
Bu beliğ hitab, hayırda yarış ve faydalı işlerde müsabaka
için derin davettir. Bunlara kış ve ilkbaharda verilen ziyafetler vs. misal
verilebilir. Aynı zamanda bu hitab, cemiyette kötü taklidleri meydana getirip,
cemiyet meselelerim onlara bağlayıp, sonradan gelecek nesilleri bu kötü
taklidlerin şer ve zararlarıyla karşı karşıya bırakanlar için de bir tehdittir.
Ancak, insanoğlunun fıtratında mal sevgisi ve biriktirme hırsı vardır. Onun için
yeryüzünü dolaşır. İnsanoğlunun gönlündeki mal biriktirme sevgisi çok olup,
düşündüğü hep kendi nefsidir, başkalannı ise çok az düşünür. Bütün yeryüzündeki
mala sahip olsa, hatta Allah'ın rahmet hazineleri kendisinin olsa, yine tam bir
şekilde infak etmekten çekinir. Dar gönlünde, eline cimrilik zincirlerini
vuracak sebepler oluşur. "De ki Rabbim'in rahmet hazinelerine siz mâlik
olsaydınız, o zaman harcamaktan tükenir korkusuyla muhakkak cimrilik ederdiniz.
İnsan çok cimridir."(295) İslâm böyle bir hasleti, şiddetle karşı konulması
gereken tehlikelerine karşı uyanık bulunmamızın hicabettiği bir durum olarak
kabul etmiştir. Aynı zamanda dünya ve âhiret saadetinin ancak cimrilik
hasletinin, cömertliğe kaydedilmesiyle mümkün olabileceğini de beyan etmiştir.
"O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun...
Öğütlerini dinleyin, itaat edin. (Mallarınızdan Allah yolunda) kendinizin hayrı
olarak harcayın. Kim nefsinin koyu cimriliğinden korunursa, işte onlar
muradlarına erenlerin tâ kendileridir."(296)
İçinde fakir ve yoksulun hakkı olduğu halde depolarda
saklanan mallar sahipleri için büyük serdir. O mallar, deliklerde bekleyen ve
insanlara zarardan başka birşey vermeyen ejderhalar gibidir. İslâm, böyle
ejderhaların, zehir ve iğneleriyle, kendilerini hapseden sahiplerinin ellerini
zehirleyeceğini beyan etmiştir.
".....Kendilerinden Allah (c.c.) yolunda harcanmayan
hazineler, kıyamet gününde yaşlı yılanlar şeklinde girip ağızlarını açmış bir
durumda sahiplerini takip edecektir. Sahibi ondan kaçmaya çalıştığında kendisine
şöyle denilecektir: Biriktirdiğin malı al. Ona muhtaç değilim deyip, çaresiz
kalınca elini yılanın açık ağzına kor. O da kuvvetli ve yırtıcı bir hayvan gibi
dişler"(297)
İslam, insana güzel ve ikna edici usullerle mala olan aşın
sevgisinin kendisini felakete sürükleyeceğini îzah eder. İnsan malın akidesini
düşünürse, cömertliğin daha hayırlı olduğunu anlar. "Kul malım... malım...;
der durur. Şüphesiz ki malından ona çok şey vardır:
1. Yiyerek tükettiği,
2. Giyerek eskittiği,
3. Allah (c.c.) yolunda harcayarak
âhiret için biriktirdiği geri kalanı terkedip insanlara miras olarak
bırakacaktır" (298)
İnsanın başkasına terkedeceği mal için Rabbini razı etmemesi
gerçekten hayret vericidir.
Müslüman malından dünya ve âhireti için istifade etmezse
başka neden istifade edebilecektir. Resulullah (s.a.v.) bu gerçeği şöyle îzah
buyurmuşlardır: "Sizden kiminizin vârisinin malı, kendi malından daha
sevimlidir? Ashâb: Ey Allah (c.c.)'ın Resulü! Hepimiz kendi malını daha çok
sever, dedi. Resulullah (s.a.v.): "Allah (c.c.) yolunda verdiğiniz mal
kendinizin, bıraktığınız mal da varislerinizin malıdır, buyurdu"(299).
Resulullah (s.a.v.) zekat toplama esnasında insanların hırs ve bunun nasıl hâl
olabileceği hususuna dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: "Sizlere
hoşlanılmayan memurlar gelecektirler. Onları iyi karşılayın. İsteklerini yerine
getirin. Adaletle hükmetseler kendileri lehine, zulmetseler kendi
aleyhlerinedir. Onları razı ediniz. Zekatı tam vermeniz onları razı eder. Size
kalacak mal bıraksınlar"(300)
Hayır yapmaya engel olan, cimrilik duygularını yenebilmek
İslâm nazarında büyük bir fazilettir. Şu bir gerçektir ki, insanın dünyadaki
emelleri çoktur. Bedeni sıhhatli olunca tamamıyla dünyaya bağlanır. İstikbaline
hırsla bakar, harcamada cimri davranır. Kendi ve çocuklarının geleceğinden emin
olabilmek için malını çoğaltır. İnsan tüm duygularım yenebildiği ve harcama
konusunda elini. açabildiği takdirde, Allah (c.c.) yolunda bolca sarfeder.
Yokluk ve kaybolacağından korkmadan büyük hayırlarda bulunur.
Bir adam Resulullah (s.a.v.) huzuru saadetlerine gelerek:
Ey Allah (c.c.)'ın Resulü! Hangi sadaka daha çok sevapdır? dedi. Resul-i Ekrem
(s.a.v.) "Sağlam ve hırslı bulunup, fakirliğin geleceğinden endişe ettiğin,
zenginliği umduğun ve ölüm gelip çattığında, "Falana bu, falan şu kese"
diyeceğin zamanadek geciktirmeden vereceğin sadakadır"buyurdu.(301)
İhlaslı bir şekilde ve merhametli bolca infakta bulunmak
kişinin günahlarını yok eder, hatalarını da siler. "Eğer sadakalarınızı
aşikara verirseniz, o ne güzel. Eğer onları gizler (bu suretle) fakirlere
verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. (Allah o sebeple)
günahlarınızdan bir kısmını yarlığar. Allah ne yaparsanız ondan hakkıyla
haberdardır. "(302) "Eğer Allah'a gönül hoşnutluğuyla ödünç verirseniz
onu sizin için iki kat artırır. Hem sizi yarlığar da, Allah az hayra çok mükafat
verendir. Ceza hususunda acele etmeyendir O, gizliyi de aşikarı da bilendir.
Üstündür. Tam hüküm ve hikmet sahibidir. (303)
Müslümanın ayağı bir günaha kayar, Rabbiyle alakasının
kesildiğinin farkına varırsa, böyle bir durumdan temizlenmenin, kaybettiğini
tekrar elde etmenin, Rabbinin rıza ve mağfiret perdelerini üzerine çekmenin
yolu, yanında çok kıymetli olan bir malı hemen fâkir-fukaraya dağıtmak
suretiyle, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah (c.c.)'a yaklaşmasıdır.
Ebu Zerr (r.a.) Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"İsrailoğulları zamanında bir âbid bir manastırda altmış
yıl ibadet etti. Yağmur yerleri yeşertti. Manastırından çıkıp: "Ben buradan
gidip Rabbimi zikredersem çok iyi olur" diye kendi kendine düşündü. Yanına iki
somununu alarak gitti. Giderken yolda bir kadınla karşılaştı. Birbiriyle
konuştuktan sonra kadına tecavüz etti ve kendinden geçti. Daha sonra yıkanmak
için bir göle indi. Bu esnada bir fakir yanına geldi. (Bir şeyler istedi). Âbid,
iki somunu kendisine alması için fakire işaret etti. Ve sonra öldü. Âbidin
altmış yıl yaptığı ibadetler kadınla yaptığı zina ile tartılınca zina daha ağır
geldi. Bu sefer ibâdetlerin bulunduğu kefeye vermiş olduğu iki somun konulunca
hayır ve ibâdetleri ağır gelip affolunmasına sebep oldu."(304)
Cömert ve infakta bulunanların affedilecekleri hususunu
açıklayan en güzel misal, ümmetine öğretmesi için Allah (c.c.)'ın peygamberi
Yahya'ya vahyettiği şu rivayettir...
"Sizlere, sadaka vermenizi emrediyorum. Sadaka verenin
misali, şu adama benzer ki düşman onu esir almış ve ellerini boynuna
bağlamıştır. Sonra da boynunu vurmak için onu yaklaştırmıştır. Tam bu sırada,
adam şöyle demeye başlamış: "Fidye karşılığı kendimi sizden kurtarabilir miyim?
Böylelikle kendini kurtarıncaya dek her şeyini vermiştir"(305).
Zekat, hibe, nafaka ve benzeri şeylerden verdiğimiz çeşitli
sadakalar dünya ve ahiret için büyük ölçü sayılırlar. Bu ölçü ile kişinin dini,
kuvvet veya za'f bulur. İnsanın başkalarının hakkını vermemesi ve Allah (c.c.)
hakkında kötü zanda bulunması gibi bir mahrumiyet düşünülemediği gibi, onun
cömert olması ve Allah'ın Rahmetine güvenmesi gibi, iyi hareketler de
düşünülemez. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"İyiliklerde bulunmak kişiyi kötülüklerden korur. Kimsenin
bilmediği şekilde sadaka vermek Allah (c.c.)'ın gazabını durdurur. Sıla-i
Rahim'de bulunmak ömrü bereketlendirir."(306)
"Mallarınızı zekat ile muhafaza ediniz. Hastalarınızı sadaka
ile tedavi ediniz. Bela dalgalarını, dua ve yakarışla karşılayınız." (307)
Şeytanın hilelerine karşı zekattan daha kuvvetli bir şey
yoktur. Şeytan, insanı infak etmekten alıkoymaya ve dünya metaına bağlı
kılıncaya kadar onun nefsine korku saçar.
"Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur. Size
cimriliği emreder, Allah size kendisinden bir bağışlama ve bir bolluk va'd
ediyor. Allah (c.c.) ihsanı geniş olan herşeyi hakkıyla bilendir."(308) "İnsan
sadaka vermeye kalkışınca, yetmiş şeytan birden çenelerini kı-rarcasına onunla
mücadele edip onu vazgeçirmeye ça-hşırlar."(309)
İnsan masraf ve ihtiyaçlarını hesaplarken az veya çok bir
bölümünü de, gerekli veya gereksiz sayılabilecek ihtiyaçları için ayırarak
yatırımda bulunur. Ona önemli bir yatırım gözüyle bakar. İslam kişinin yeme,
içme ve ilaçlar için yapılan yatırımlarını bu kabilden sayarken, Allah (c.c.)
için ve Allah (c.c.) yolunda yapılan harcamaları bu statüye dâhil etmemiştir.
Bunu Allah (c.c.)'m şu âyeti de doğrulamaktadır: "Sizin
yanınızda dünya metaı tükenir. Allah katındaki rahmet hazineleri ise
bakidir."(310) Aişe (r.anha) den şu hadis rivayet edilir:
"Biz bir koyun kesmiştik. Resulullah: "Ondan ne kaldı?" diye
sordu. Aişe: (r.anha.) "Yalnız kürek kemiği kalmıştır" buyurdu. Rasulullah:
"Kürek kemiği hâriç her tarafı kalmıştır" buyurdu. Bir hadis-i kudside şöyle
buyrulmuştur: "Kasalarından Allah (c.c.) yolunda harca. Yalnız benim
yanımdakiler yanmaz, gark olmaz ve çalınmaz. Buna karşılık da sana en çok muhtaç
olduğun şeyleri veririm."(3ll)
Bazen insan, cömertliğin malı azaltıp fakirliğe sebebiyet
vereceğini ve kişinin malı gölgesinde duyduğu huzuru ve menfaati kaybedeceğini
düşünür. Bu şeytanın stokçuların kalbine attığı vesveseden başka birşey
değildir.
Gerçek şudur ki: Cömertlik bolluğun ve malı artırmanın
yoludur. Allah (c.c.) yolunda harcayan biri, nimetlerde yüzer, bugün ve
yarınından emin olup, Allah(c.c.)'ın rahmet ve keremi içinde rahat bir şekilde
ömür sürer. Hadis'te şöyle denilmiştir: "Üç husus için yemin ediyorum":
1. Hiç kimsenin malı sadakadan dolayı
azalmaz,
2. Gördüğü zulmü affeden izzet bulur.
3. Dilencilik kapısını açana, Allah
(c.c.) fakirlik kapısını açar."
İnsan, cömertlik kulpuna sarılmalı, bu husustaki tüm
gedikleri kapatmalı. Kendinden bir şeyler isteyenlere, kârlı bir ticaret
yapıyorum gözüyle bakmalıdır. Bugün az miktarda verilen bir meblağ daha sonra
çok bir meblağ arzeder. Allah (c.c.) İslâmî ölçüler içinde infak etmeyi karz-ı
hasen olarak kabul etmiştir. Böyle bir borcu Allah (c.c.) sadece bir veya iki
katıyla karşılık vermez. Bilakis teşvik edip, başkasına infakta bulunmanın bol
ve tükenmez rahmet hazinelere vesile olacağını beyan etmiştir. Hadis-i kutside
şöyle denilmiştir: "Ey kulum! İnfak et ki ben de sana infakta bulunayım.
Allah (c.c.)'in kudret eli doludur. Gece-gündüz dağıtmakla eksilmez kainat
yaratılah nasıl dağıttığını biliyorsunuz. Hazinelerinden herhangi bir azalma
olmuş mudur? Arşı su üzerinde, mizan elinde, o dilediğini düşürür dilediğini
yükseltir" .(312)
Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Her neyi hayıra harcarsanız
Allah onun arkasından karşılığını verir. O, rızık verenlerin en
hayırlısıdır."(313) Bollukta ve darlıkta Allah (c.c.) yolunda infakta
bulunanlar Allah (c.c.)'ın kontrol ve rahmeti altındadır. Melekler onlara duada
bulunur. Allah (c.c.) malını çoğaltır. Stokçulara ise zarardan başka hiçbir şey
gözükmez. Böyle kişiler mallarıyla ebedi veya mallan onlarla ebedi kalabilir mi?
Mal başkalarından bizlere intikal eden bir emanettir. Bizden de başkalanna
gidecektir. Öyle ise niçin ona güvenip, onunla mahvolmaya çalışalım? İnsanlık
sahip bulunduğu dünya metaının tümünü ister istemez Allah(c.c.)'a terkedecektir.
Dünyaya geldikleri an gibi malsız ve pulsuz olarak kefenleriyle göç
edeceklerdir. Kıyamet gününde hakkını vermedikleri mal boyunlarına asılacaktır.
Sema iktidarının bu hakikati unutanlardan, yeryüzünde gamsız kedersiz yürüyüp,
zararlıyı toplamak ve fayda vereni unutmaktan başka bir iş yapmayanlardan
intikam alacağına şaşmamak gerekir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
Her gün iki melek iner. Onlardan biri şöyle seslenir: "Allahım!
İnfakta bulunanan karşılığını ver. Diğeri de: Allahım! Malını tutupta cimrilikte
bulunanın malını telef et der."(3l4) Bazen insan sonradan meydana gelecek
sıkıntı ve darlıklara karşı koyabilmeleri için çocuklarına mal bırakmaya
çalışırlar. Aslında bu, iyi bir niyettir. Müslüman geride bırakacağı nesli
korumak ve ihtiyaçlarından emin bırakmakla mükelleftir. Başkasının fakirliğini
gidermen için, sana emreden İslâm, bu fakirliği evine girdirmenden elbette ki
razı olmaz. Hadis'te şu, vârid olmuş:
"Vârislerini zengin bir halde terk etmen, onları insanlara
avuç açacak fakir bir durumda terk etmenden daha hayırlıdır".(315) Fakat
kişinin çocuklarının geleceğini garantiye alması ve onları rahatta bırakması,
din ve ahlakından tavizler vermek suretiyle olmamalıdır.
İnsanm, cimrilikte bulunarak nefsini, mürüvvetini ve Allah
(c.c.)'ın rızâsını feda etmek suretiyle kendinden sonrakilere mal bırakması
ahmaklığın tâ kendisidir.
İslâm, kişinin mal ve çocuklarını diğer nimetler gibi imtihan
vesilesi kabul eder. İnsan, tembellik gösterip yapılması gereken vecibe ve
fedakârlıklardan geri durursa, bu nimetler onun için bela ve hatta en azılı
düşman kesilirler. Bu hakikat, şu heyetin tefsiri sayılır:
"Ey iman edenler! Eşlerinizin ve çocuklarınızın içinde
hakikaten size düşman (olanlar) da vardır. O halde, onlardan sakının. (Bununla
beraber) af eder kusurlarını başlarına kakmaz örterseniz şüphesiz Allah çok
yarlığayıcı ve esirgeyicidir. Mallarınız da, evlatlarınız da sizin için ancak
bir imtihandır. Allah ise, büyük mükafat ise O'nun nezdindedir"(316)
Evet... İnsanın, hanımının dizinde oturabilmek için cihad'a
katılmaması veya çoluk çocuğuna biriktirme gayesiyle infaktan geri durması,
kendisine verilen nimetlere kötü davranması demektir. O, ahmaklığıyla bunları
aleyhine dönüştürmüştür. Havle binti Hakim anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) bir
gün torunlarından birini kucaklayarak şöyle dedi:
"Sizler, hakkınızda cimrilik, korkaklık ve cehalet
yapılanlarsınız. Sizler Allah (c.c.)'ın insana verdiği güzel
nimetlerdensiniz."(317) Kimin çocukları onun korkak, cimri ve gafil olmasına
sebep olursa, şüphesiz ki, o hüsrandadır. Kim de, herşeyden önce Rabbi ve
kullarının hukukuna riayet ederse kurtulmuştur. Aslında hakları yerine getirmek
ve stok için cimrilikte bulunmak fakirliği önlemediği gibi zenginliği de
garantilemez.
Kıyamet gününde böyle yapanların mazeretleri kabul görmez.
Abdullah bin Mes'ud'dan Resulullah'm şöyle buyurduğu rivayet ediliyor:
"Allah (c.c.) kendilerine mal ve evlat verdiği iki kulunu
dünyaya salıverdi. Sonra birine: "Ey falan oğlu falan" deyince, o, "Buyrun,"
dedi. Allah (c.c.): "Ben sana çok mal ve evlat vermedim mi? - "Evet verdin,
Allah'ım" Allah (c.c.): "Sana verdiklerimi ne yaptın? - "Fakir düşmesinler diye
çocuklarıma terkettim." Allah (c.c.): "Sen gaybı buseydin az güler, çok
ağlardın. Çünkü senin onlar hakkında korktuğunu başlarına getirmişimdir."
Diğerine de: "Falan oğlu falan" dendiğinde, o da "Buyrun" der. Allah (c.c.):
"Sana çok mal ve evlat vermedim mi? Evet verdin Allahım. "Sana verdiklerime ne
ettin? "- Senin yolunda harcadım, çocuklarımı da senin bol rahmetine terkettim.
"Allah (c.c.) "Sen de gaybı bilseydin çok güler, az ağlardın. Çünkü itimat
ettiğin hususun aynısını takdir etmişim, çocuklarının rızkını da
genişletmişimdir." (318)
İslâm kişiye ilkin nefsine, sonra ailesine, sonra
akrabalarına en sonda da diğer insanlara iyilikte bulunmayı emretmiştir. Kişinin
nefsine iyilikte bulunmasının mânâsı: İhtiyaçlannı helaldan gidermesi, kendini
haramdan alıkoyması, cemiyette kendisini küçük düşürecek hallerden ve müslümanın
izzetine yakışmayan duruma düşürücü fakirlikten korumasıdır. Bu ise ancak,
içinde zulüm ve israfin bulunmadığı vasat bir hayat biçimiyle olur. Müslüman
kendisim meşru hedefine ulaştıracak malı elinde bulundurabilir. Bunu bulamadığı
takdirde fakir sayılır. Ebu Said el-Hudri(r.a.)'den rivayet edildi:
Resulullah (s.a.v.) sadaka verme hususunda emirlerde
bulunurken adamın biri, düşük bir kılık-kıyafet içinde mescide girdi. Ashab ona
tasaddukta bulundu. Resulullah (s.a.v.) de ona iki elbise verip, daha sonra
yine: "Tasaddukta bulunun" dedi. Adı geçen adam, biraz önce almış olduğu iki
elbiseden birini verdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Düşük
bir kıyafet içindeyken kendisine iki elbise verdiğim adamı görüyor musunuz?
Sonra yine: "Tasaddukta bulunun" dediğinde kalkıp da iki elbisesinden birini
verdi. Sonra da Resulullah (s.a.v.) adama: "Elbiseyi al" dedi. (319)
Resulullah (s.a.v.) cemiyetten fakirlik, yoksulluk ve
çıplaklığı yoketmek istemiştir. İnsanların bazıları, çıplak ve aç yaşamaktan
çekinmezler. Ne var ki, böylelerinin, bu hallerini İslâm'a mal etmeye haklan
yoktur. İslâm, kişiye alnını açık ve yüzünü ak çıkaracak mala sahip olmasını
vacip kılar. Câbir (r.a)'den rivayet edildi:
Bir adam yumurta kadar altın parçası ile huzuru saadete
geldi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Maden olarak elde ettim, sadaka olarak
kabul edin. Bundan başka bir şeyim de yoktur". Resulü Ekrem (s.a.v.) ondan yüz
çevirdi. Adam tekrar Resulullah (s.a.v.)'ın sağ tarafından gelip biraz evvel
dediğini tekrarladı. Resulullah (s.a.v.) yine ondan yüz çevirdi. Bu defa sol
yanı cihetinden gelerek söylediğini aynen tekrarladı. Rasulullah (s.a.v.)
sadakasını elinden alıp kendisine fırlattı. O'na isabet etmiş olsaydı onu
incitirdi. Sonra şöyle buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu tüm servetini
getirerek: "Bu sadakadır" deyip, sonra da oturup insanlara avuç açar. Halbuki
sadakanın en hayırlısı zengin olarak verilendir."(320)
Aile reisi, ailesi ve çocukları için gerekli ihtiyaçları
tanımalı ve yeterli bir biçimde bunlan harcamalıdır. Kişinin eş, erkek ve kız
çocuklarını yoksullukta bırakması, sonra da (neresi olursa olsun) malını başka
yerlerde harcaması, İslam'ın emri değildir. Aile bağlan, riayet ve bağlı kalma
cihetiyle diğerlerinden önde gelir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Allah
(c.c.) yolunda (cihad için) köle azadı ve ailen için harcadığın paralardan en
hayırlısı, ailen için harcadıklarındır. "(321)
İhlas'ı anlatırken şu hadis-i şerif de geçmişti:
"Müslüman, sevabını Allah'tan (c.c.) umarak, ailesinin nafakası için infakta
bulunursa, bu onun için sadakadır. "(322)
İslâm bu irşadıyla nafakaları en güzel ve en verimli bir
şekilde tanzim etmek istemiştir. Aile, bütün cemiyetin direği ve büyük yer işgal
eden canlı bir hücresidir. Tüm ümmet için, aile meselelerine öncelikle eğilmek,
onun hakkını çiğnemek veya kaybetmekten daha iyidir. Böyle bir irşatta mallarını
âile hâricinde arkadaşlarıyla veya yabancılarla harcayanlar için büyük bir
tehdit vardır. Adı geçen kişiler aileleri içinde cimrilik ve zulüm için en kötü
tablolar meydana getirirler.
Müslüman'ın akrabası, malının fazlasında en çok hakkı
olanlardır. Verilecek malın onlara verilmesi, akrabalık haklarındandır. Zaten
aklı selimin kabullendiği şey de budur. İnsanın yanı başında muhtaç biri varken
uzak yerdekilere hayırda bulunmasının bir manası yoktur. Bilakis böyle bir
hareket fakirlerin kalbinde kin tohumlarını yeşertip, mahrum bırakılmalarının
bir düşmanlık ve azarlama olduğu şüphesini uyandırır...
Tasaddukta bulunan kişi bu korkunç durumu akrabasının başına
getirirse, sadakası hayır yerine vebal olur. Hadis-i şerif şöyledir:
"Ey Ümmeti Muhammed!.. Beni hak olarak gönderen Allah
(c.c.)'a yemin ederim ki, yardıma muhtaç akrabası olduğu halde başkasına sadaka
veren kişinin sadakasını Allah (c.c.) kabul etmez. Ve yine Allah (c.c.)'a yemin
ederim ki, Allah (c.c.) kıyamet gününde ona rahmet gözüyle bakmaz."(323)
Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'un hanımı Zeyneb es-Sekafîyye Resulullah (s.a.v.)'ın
şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Ey kadınlar topluluğu! Ziynetlerinizle de
olsa, tasaddukta bulununuz". Zeyneb diyor ki, ben Abdullah'a gittim. Ve O'na:
"Sen varlıksız ve fakir birisin." Resulullah (s.a.v.) bizlere tasaddukta
bulunmamızı emretti. Binaenaleyh git ve durumumuzu ondan öğren. Şayet sana
sadaka vermem caiz değilse başkasına sadaka veririm". Abdullah: "Sen
Resulullah'a git" dedi. Zeyneb: Ben gidince ensar hatunlarından biri, benim
meselemin aynısı için gelmiş fakat Resulullah'tan (s.a.v.) haya ettiği için
kapıda bekliyordu. Bilal (r.a.) dışarı çıkınca ona: "Resulullah (s.a.v.)'a git
ve kimler olduğumuzu belirtmeden, kapıda kocaları veya evlerindeki yetimlere
geçerli olup olmadığını soran iki hatunun durduğunu söyle, dedim" Bilal (r.a.)
durumu Resulullah'a (s.a.v.) bildirince: "Onlar kimdir?" buyurdu. Bilal,
Ensar'dan bir hatun ve Zeyneb dedi. Resulullah (s.a.v.): "Hangi Zeynebler?"
buyurdu. Bilal (r.a.): Abdullah b. Mesud'un hatunu dedi. Resulullah (s.a.v.):
"Evet onlara hem yakınlık , hem de sadaka ecri vardır" buyurdu.(324)
Resulullah (s.a.v.) bir başka hadiste de şöyle buyurur:
"Miskine tasoddukta bulunmak; bir sadaka, akrabaya
tasaddukta bulunmak ise ,iki sadakadır. Biri sadaka, diğeri de yakınlık
ecri..."(325)
_______________
(287) Bakara, 274
(288) Müslim
(289) İsrâ, 26-27
(290) İsrâ, 28
(291) Tirmizi
(292) Furkan, 20
(293) Haşr, 18
(294) Müslim
(295) İsrâ, 100
(296) Buhâri
(297) Müslim
(298) Müslim
(299) Buhâri
(300) Ebû Davud
(301) Buhâri
(302) Bakara, 271
(303) Teğabun, 17-18
(304) İbn-i Hıbban
(305) Hâkim
(306) Taberhani
(307) Ebû Davud
(308) Bakara,268
(309) Ahmed b. Hanbel
(310) Nahl, 96
(311) Beyhâki
(312) Buhâri
(313) Sebe, 39
(314) Müslim
(315)Buhâri
(316) Teğâbun, 14-15
(317) Tirmizi
(318) Tebarâni
(319) Ebu Davud
(320) Ebû Davud
(321) Müslim
(322) Buhari
(323) Tebarâni
(324) Buhari
(325) Tirmizi
Prof. Muhammed Gazali