Şiir
"İnsanın bir şanı
varsa ölümden sonra ikinci kez yaşar. İhtiyacı kendini geçindirecek kadarki
rızkıdır. Gerisi israf ve boşuna meşguliyettir".
Bu bazı câhil abidlerin yaptığı dinin düşük elbiseleri
benimsediği veya yırtık-yamalı elbiseleri giymeye davet ettiği fikrini
vermemelidir. Hayır... Hayır... Zanettikleri gibi değildir. Bir adam Abdullah
bin Ömer'e "Ben hangi elbiseleri giyebilirim", diye sordu. Abdullah: "Düşük
kişilerin seni küçük düşürmeyecekleri akılların da seni ayıp-layamayacakları
şekilde elbise giy" dedi. Adam: Bunun değeri ne kadar olmalı? Abdullah 5 ve 20
dirhem arası dedi." (368) Bu miktar İbni Ömer'in asrındak ölçü olabilir.
Asrımızda bu miktar artabilir. Düşük elbiseli bir adam Resulullah'ın huzuruna
geldi. Resulullah (s.a.v.) ona malın var mı deyince evet vardır dedi. Hangi
çeşit mala sahipsin? Allah (c.c.) bana her çeşit mal bağışlamıştı. Bunun üzerine
Resul-i Ekrem (s.a.v.): "Allah (c.c.) sana mal verdiyse onun nimetini bazı
eserleri ve keremi üstünde görülsün buyurdu. "(369) Bir başka hadiste şöyle
buyurur. "İmkan bulduğu takdirde sizden birinin iki iş elbisesinden başka iki
elbise edinmesinde bir sakınca yoktur. (370)
Gördüğün gibi İslâm, Müslümanların güzel ve hoş kıyafetlere
bürünmesini tavsiye etmiştir. Şu iki insan arasında çok büyük fark vardır ki
bunların biri iç alemini ihmal eder. Dış görünüşünü süsler. En kıymetli zaman ve
malını bedenini süslemekle harcar. Diğeri ise, şahsiyet ve varlığını korumak
için bütün imkanını kullanır. Bununla beraber tüm vecibeleriyle beraber insanlar
arasında güzel bir heybetle görünmeyi de ihmal etmez.
Bugünkü insanlık senenin tüm mevsimlerini sayılmayacak kadar
moda çeşidiyle karşılaşmaktadır. Yazın giyilen bir elbiseyle sonbaharda giyilen
elbise bir değildir. "Bu kışlık değildir" Bu da yazın giyilmez... Bundan başka
günün çeşitli vakitleri ayrı ayrı elbiseleri gerektiriyor... Akşam giyilen
elbise gündüz giyilmiyor. Bu kötü durumu, Doğu ve Batı'daki, cemiyetlerin başına
kadın, kadın köleleri ve kadınlaşan erkekler getirmektedir.
İslam ve şahsiyetli insanlar böyle bir fitneden münezzeh ve
beridir. Reslullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Kadınlara iki kırmızı şeyden
dolayı yazıklar olsun. Bunlardan biri altın, diğeri de aspur denilen bitki ile
boyanmış elbiselerdir."(371)
Resulullah'ın bu tehdidi, süslenmeye mübtela olup elbise ve
makyajdan dolayı faziletli işlere vakit bulamayan kadınlar içindir. İslam
fıkhında, altın ve ipek erkekler için haram olup onlar için diğer kumaşlarda
yeteri kadar istifade imkanı vardır. Aslında süslenme ve makyaj erkeklerin
şanından değildir. Kadına her ne kadar ipek ve altın caiz kılınmış ise de bütün
vaki ve büyük servet harcayacak şekilde makyaj yapamazlar.
İslam, muhkem kaleler, medrese ve üniversteler, sığmak, çocuk
evleri ve hastahaneler tesis etmek için yığınlarca paralar harcayıp bunlann
bacalarını göklere yükseltmeye karşı değildir. Çünkü tüm bunlar asırlar boyu
ümmetin umûmî maslahatmdandır. Bunların yüksek sur ve geniş olanlara kurulması
da normaldir. Bu yalnız başına bir adamın kalkıp kendine veya eşyasına bir
gökdelen dikmesi gereklidir, demek değildir.
İslâm, ev binası ve eşya temininin cevazı hususunda geniş
imkanlar tanımış olup bu alanda yapılacak aşın harcamaları yasaklamıştır.
Kaysın Hazım anlatıyor: "Habbab bin Eret'i karnından yedi
yerde dağlanma izleri olduğu halde ziyaret ettik. O, bizlere şunları söyledi:
"Selefimiz (bizden öncekiler) dünyada kendilerine hiçbir şey yapmadan göçtüler.
Bizler ise elimize geçenleri (ölü yatırım) olan toprağa harcadık. Resulullah
(s.a.v.) ölümü istemeyi nehyetmeseydi, ölümü taleb ederdim. Bir başka seferinde
bir duvan yaparken onu ziyaret etmiştik. Bu defa da şöyle dedi:" Müslüman
infak ettiği her şeyden dolayı ecir alır. Ancak toprağa (fazla binalara) yapmış
olduğu harcamalardan dolayı bir ecir almaz."(372)
Bu büyük sahâbî, fiilen inşaat yapımında bulunuyordu. Fakat
bununla beraber Allah (c.c.) yolunda infakta bulunmanın lüzumuna olan şiddetli
arzusundan dolayı inşaat yapımında harcanacak paradan ecir gelmeyeceğini
zannetmişti... Elbette ki, sırf çoğaltmada yarışmak, övünmek, âhireti unutmak,
dünyaya bağlanmak gayesiyle inşaat yapımında bulunursa, bu yolda harcayacağı
nafakadan dolayı ecir kazanmaz. Fakat kendini koruyacak ve banndıracak binalar
yapmak için harcamalarda bulunursa elbette ki bundan dolayı ecir alacaktır.
Böyle durumlarda bina yapımında bulunmak da ibadettir.(*)
Ev eşyası konusundaki islam'ın hükmü kesindir. İslâm ev
dahilinde yapılacak israfil harcamayı yasaklamış evin lüks halılarla döşenmesini
etrafında da süslenmesi hoş karşılanmamıştır. Allah'ın Resulü (s.a.v.) Muaz'ı
(r.a.) Yemen'e gönderirken kendisine şu tavsiyede bulunur: "Lüks hayat
yaşamaktan çekin. Çünkü Allah'ın gerçek kulları lüks yaşamaktan çekinirler."
(373)
Bundan dolayıdır ki İslam, altın ve gümüş kablar ve ipek
dibactan yapılmış mefruşatın kullanılmasını haram kılmıştır. İnsanlara normal
maddeden yapılmış kab ve mefruşat yeterlidir. Huzeyfe (r.a.) anlatıyor: "Resulullah
(s.a.v.) altın ve gümüş kablarda yeyip içmemizi ipek ve dibac (halis ipek) den
yapılmış elbiseleri giymemizi ve onların üzerinde oturmamızı nehy-etmiştir'".(374)
Bu izahla İslâm'ın sade bir hayatı benimsediği anlaşılabilir. Zaten hiç kimse de
mutlu bir hayatı ipek ve altın kullanmaya bağlayamaz. Bütün insanların altın
kullanmadan ve ipek giymeden mesud ve mutlu olmaları mümkündür.
İslâm milletlerin varlığını korumak, kişiliğini muhafaza
etmek için ferd ve cemiyetlerin lüks ve israf içinde yaşamalarını yasaklamıştır.
İslam ümmetine yaraşan şunlardır:
Allah'a (c.c.) teslim bir ümmet, İslâm davası ve i'layı
kelimetullah için cihad'la dolu bir tarih zahiri ve batini görünüşü dünyanın
fitne ve nevasından temizlenmiş bir hal.
Şehvetlere dalıp haramlara bulaşmak, görev ve samimiyetten
kaçmak şeref esaslarını çiğnemektir. Bu musibetler bir ümmetin başına geldi mi,
onu batırır bırakır. Resululah'tan (s.a.v.) şu hadis rivayet edilmiştir:
"Ümmetimden olup, çeşit çeşit yemekler yiyecek, meşrubat
içecek, rengarenk elbiseler giyecek ve konuşmalarında boşuna çene çalacak
adamlar türeceyektir... İşte bunlar ümmetimin en kötü insanlarıdır. "(375)
Sen bu hadisi doğrulayacak şekilde dini konuşmaktan ibaret
bilip, onu oyuncak ve keyif haline getirmek suretiyle dini hakikatların
aralarında kaybolup kendilerinin de yok olduğu bir toplum görebilirsin.
Allah (c.c.) lezzetlere dalıp keyf ve zevklere bulaşıp yalnız
vücudun süflî arzularıyla yetinen toplumları yermiştir. Kafirler ateşe arz
edilecekleri gün şöyle denir:
"Siz dünya hayatında bütün zevklerinizi yaşayıp bitirdiniz
ve bunlarla safa sürdünüz. Artık bugün hakaret azabı ile cezalandırılacaksınız.
Çünkü yeryüzünde haksız yere kibir taslıyordunuz bir de dinden çıkıyordunuz. (Fasıklık)
ediyordunuz."(376)
Cezalarına çarpıldıkları zaman kendilerine bunun iktisad ve
iffeti kaybettikleri, utanmaz ve lâubâlî davranışlarda da bulundukları için
başlarına geldiği hatırlatılır.
"Size bu azab, yeryüzünde azgınlıkla sevinmenizden ve
kibirlenmenizden dolayıdır".
Şu bir gerçektir ki islam ümmetinin başına gelen musibetlerin
temelinde iffet yokluğu ve gayr-i meşru lezzetlerin yay+ılmasının büyük rolü
vardır. Resulullah (s.a.v.) ümmetini bu ruhî çöküntüden sakındıraraktan şöyle
buyurmuştur:
"Bu bir gerçektir ki Ben mide ve avretlerinizle hasıl
olacak şehvani sapıklık ve dalâlet nevasına düşmenizden korkuyorum."(377)
İslam bol nimetlerden faydalanma yerine, mubah yiyeceklerin
bile zor bulunabildiği fakir bir toplum içinde yayılmaya başladı. Bunların
karşılaştı tek şikayet mevzu içinde bulundukları zor ve şiddetli yokluktu. Ebu
Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Ben Ashab-ı Suffe'den yetmiş zat gördüm. Bunlardan
hiçbirinin sırtını doğru dürüst örtecek bir elbisesi yoktu. Elbiseleri
boyunlarından üstlerine geçirdikleri kumaşlardan ibaretti ki bazıları dizin
altına, bazıları da topuğa kadar örtebiliyordu. Kimisi, avret yeri görülür
korkusuyla elleriyle elbisesini toplamaya çalışıyordu."(378)
Fakirlik acılı bir musibettir, İnsanların bundan kurtulması
haklan icabıdır, İslam, dünyanın meşru güzelliklerini müminlerin hakkı olarak
kabul etmiştir. Resulullah (s.a.v.) İslam'ın dünyaya yayılmasıyla Müslümanların
fakirlikten kurtulup, zenginliğin ters etkilerinden endişe etmişti. Ve ashabı
vefatından sonra meydana gelecek kötü durumdan sakındırmıştır. Şöyle ki;
dünyanın nimetlerinden mahrum kalarak sonunda kınanmış olarak ve bomboş olarak
açıkta kalmak değildir. Resulullah'ın da (s.a.v.) şu hadislerinden maksadı
budur:
"Allah'a (c.c.) yemin ederim ki fakirliğe düşeceğinizden
korkmuyorum. Fakat sizden öncekilere dünyanın musallat olması gibi, sizlerin de
dünyalığa sahip olmanızdan ve bu hususta yarışıp dünyanın onları helak ettiği
gibi sizleri de helak etmesinden korkuyorum."(379)
Bir başka hadiste şöyledir:
"Güzel bir durum ve hayat, sabır ve iktisad nübüvvetin
yirmidört cüz'ünden biridir"(380)
_____________
(368) Taberani
(369) Nesai
(370) Ebû Davud
(371) Ibn-i Hibban
(372) Buhâri
* İhlas konusuna bakılsın
(373) Ahmedb.Hanbel
(374) Buhâri
(375) Taberâni
(376) Ahzâb, 20
(377) Ahmed b. Hanbel
(378) Buhâri
(379) Buhâri
(380) Tirmizi
Prof. Muhammed Gazali