ARKADAŞ Seçimi
Aklı
ve rûhî yönlendirmede hususi arkadaşlığın büyük bir payı olduğu gibi,
milletlerin ilerleme veya geri kalma alanında, huzur veya huzursuzluğa
düşmesinde de önemli neticeler vardır.
İslâm onlarla irtibatın olduğu için kendilerini nefsine bile
tercih edebildiği, onlara gidişatlarında te'sir ettiği uzun mesafeler için
senden iktibaslarda bulunan şahısların seninle olan irtibatları hususunda itina
göstermiştir. Bu irtibatlar, giderek artıp tertemiz ve ihlâslı bir biçimde
olursa Allah (c.c.) onları bereketlendirir ve kabul eder. Yok eğer değersiz ve
cılız olursa Allah (c.c.) onların sahiplerinin yüzlerine çarpacaktır.
"Dostlar o gün birbirine düşmandır. Takva sahipleri
müstesna. Ey benim âyetlerime îman edipte müslüman olan kullarım!.. Bugün size
hiçbir korku yoktur. Mahzun da olmayacaksnız."(482)
Gördüğün gibi islâm, ülfet ve birleştirme dinidir. İnsanlarla
tanışmak, aralarına karışmak O'nun prensiplerinden bir esastır. İslam, yalnızlık
veya insanlardan uzak kalarak uzlete çekilmeyi, hayatı vecibelerden sıyrılmayı
emretmez. İslâm, müslüman için ibadethaneye çekilmesini veya mağaraya
yerleşmesini tavsiye etmemiştir. Hayır... Hayır... Allah (c.c.) yüce makamları
böyle cılız ve paslı insanlar için hazırlamamıştır. Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"İnsanlar arasına katılıp onların eziyetine sabreden mümin,
insanlar arasına katılmayıp onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha
hayırlıdır. "(483)
Cemaatlar kimler için emredilmiş? Cuma namazları kimin için
farz kılınmış? Cihad'ın ağır yükünü kaldırıp, şiddetli musibetlerine göğüs
gerecek kim? Evet bütün bunlar büyük çapta umumi ve hususi sorumlulukları
kaldıracak bir ümmeti gerektirir.
İşte bundan dolayıdır ki, defalarca İbn Abbas'a (r.a.)
gündüzleri oruçla, geceleri de namazla geçirdiği halde cuma ve cemaatlara
katılmayan birinin durumu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Ona ateşlik
olduğunu haber veriniz."(484)
İslâm yüce ibâdetlerin edâ edilmesi hususunda
müslümanlardan yardımlaşmalarını, onun tertemiz nefeslerinden muhabbet
soluklarını almalarına ve ihlâsı esas bilmelerini taleb etmiştir.
Müslüman, ihvanının adet nisbetinde îfâ ettiği ibadetlerden
dolayı Allah'ın rahmetine mazhar olur. Şu hadis vârid olmuştur:
"Müslüman bir şahsın diğer bir müslümanla birlikte kıldığı
namazı tek başına kıldığı namaz da tek kişiyle kıldığı namazdan, iki kişiyle
kıldığı namazdan daha hayırlıdır. Bu sayı arttığı nisbette Allah (c.c.)
indindeki sevabı da artar." (485)
Bir başka rivayet de şöyledir:
"Birinin imam ,diğerinin de cemaat olması şekliyle kılınan
bir namaz tek başına kılınan dört kişilik namazdan hayırlıdır. Dört kişilik
cemaat namazı, tek başına sekiz kişinin namazından hayırlıdır. Sekiz kişilik bir
cemaat namazı yüz kişilik tek olarak kıldıkları namazdan hayırlıdır. "(486)
Bu sünnetler bize İslâm'ın ayrı ve ferdî olarak değil de,
müslümanların bir araya gelip büyük topluluklar meydana getirmek suretiyle
çoğalmalarına ne kadar riayet ettiğini
göstermektedir.
Uzlet, ihtilât ve bunlarla alakası bulunan diğer ilişki ve
arkadaşlık mes'elelerinden birçok hüküm ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Ümmetten
ayrı olarak uzlet hayatı yaşamak, insanı cihad, iyiliği emretmek, kötülükten
sakındırmak ve düşmana karşı islâm'ı müdafaa etme vecibelerinden mahrum bırakır.
Bu ise sahibinden özür kabul edilmeyen bir cinayettir.
İnsanlar yaratılışça ayrı ayrıdırlar. Bir kısım insan
kalabalık koşup şu-bu demeden herkese iltihak eder ve uzakyakın kendisiyle
konuşup yüzüne karşı gülen herkesle samimiyet kurar. Bir kısım insanı da toplum
arasına almak istediğinde o, surlar arasına çekilip insanlardan çekilir. Ve hiç
kimsenin kendisini görmemesi için gizlenmiş bir halde bulursun.
İslam, bu her iki durumu da düzeltip esas rayına oturtmuştur.
Birincisine: "İnsanların arasına katıl, fakat dinini
muhafaza et" der.
İslâm aynı zaman da İkincisine: "Mü'min yumuşak vakarlı seven ve sevilen
insandır." der . Fitneden uzak durulmasını da emretmiştir. Beldeler karışıp,
insanları dünyalık için boğuşur, fazîletler de yok olunca böyle durumlarda
fitneden uzak durmak bir nevî fitneyi inkâr etmek olur. Tabii ki bu da İslâm'ın
münkeri el, lisan ve en sonunda kalble değiştirmek suretiyle ve sadece İslâm'ın
koymuş olduğu hudutlar içerisinde olacaktır. Yani, eliyle değil, lisanıyla da
olsa münkeri izâle edebilmenin uzlete çekilmesi helal değildir. Uzak durmak, bu
asırda hikmet ile kullanılabilen bir silahtır. Zayıf illetler bunu güçlü
düşmanlarına karşı denedi. Diğer savunma silahları arasında uzak kalmanın yeri,
birçok silah üslubu arasındaki uzletin yeri gibidir.
Bu da kaçmaktan başka imkânı olmayanların dinleri için hicret
etmeleridir. Fakat fitneyi söndürecek vasıtalara sahip olduğu halde uzlete
çekilmek (önceden de söylediğimiz gibi) büyük bir cinayettir. Bu açıklamanın
ışığı altında Resulullah'a "Ey Allah'ın Resulü! İnsanların en fazîletlisi
kimdir? diye sorulunca: "Allah yolunda malıyla canıyla cihad eden
mü'mindir"dedi." Bundan sonra kim gelir ey Allah'ın Resulü ! Denilince: "Dağlık
bir yerde uzlete çekilip rabbine ibadet eden kişi gelir" buyurdu.(487)
Uzlet veya ihtilât mutlak olarak insanda devamlı kalacak
vasıflar değildir. Şöyle ki: Müslüman bu iki durumdan haline uygun olanını
alabilmek için vaktini faydalı uzlet ve güzel ihtilatla değerlendirebilirler.
Bizler bu esasa dayanarak arkadaş seçimini yapar, ya dostluk
kurar veya vazgeçeriz. İyi bir arkadaşlığın birinci şartı, tüm menfaatlerden
uzak olması, Allah (c.c.) rızasıyla iyilik ve îman esasları üzerine kurulmuş
olmasıdır. İşte Allah (c.c.) için sevmenin mânâsı budur.
İnsanın kalbine inanç yerleşir gönlünü îman nurları kaplar,
îmanın tadını alınca tüm canlılara bu inanç gözüyle bakar. O, menfaat gözü ile
değil, bir gaye için sever ve sırf bir dava için nefret eder.
Bazen, sürü halindeki hayvanların, sâfî veya bulanık bir su
kanalı üzerinde bir araya geldiği gibi, insanlar da geçici veya kalıcı
menfaatler etrafında toplanabilirler. Bunlar arasında güçlü bağların da oluşması
mümkündür. Ancak bu çeşit tanışma ve muhabbet, yüce meziyetler sahibi insanlar
arasında meydana gelen muhabbet, yardımlaşma, dürüstlük ve kardeşlik için yok
olma hususlarıyla kıyas edilmez.
Bunun için islam, tertemiz kardeşlik alâmetlerine kıymet
vermiş ve mü'minleri, bunun ihlaslı bir biçimde yerine getirmeleri hususunda
teşvik etmiş olup, bu kardeşliğe lâyık olduğu ölçüde mükafatta bulunmuştur.
Resulullah (s.a.v.) şu kudsi hadisleri bizlere nakleder:
"Benim rızam için birbirini sevenler, benim arşımın gölgesi haricinde
gölgenin bulunmadığı günde arşımın gölgesinde olacaklardır. "(488)
Ömer b. Hattab (r.a.) şu hadisi rivayet eder: "Allah'a
(c.c.) olan bağlılıklarından dolayı peygamberler ve şehidler olmadıkları halde,
peygamberler ve şehidlerin bile onlara gıpta edecekleri Allah'ın (c.c.) bazı
kulları vardır." Ashab: "Ey Allah'ın Resulü! Onlardan bize haber ver," dediler.
"Onlar aralarında neseb veya ticaret bağı olmaksızın, sırf Allah (c.c.) rızası
için birbirini seven müminlerdir. Onların yüzü nurdur. Nurdan yapılmış koltuklar
üzerindedirler? insanların mahzun olup korktukları bir günde, onlar ne korkar ne
de mahzun olurlar. Resulullah (s.a.v.) daha sonra da şu âyeti okudu:
"Dikkat edin! Allah'ın veli kulları üzerinde ne korku
vardır ne de mahzun olacaklardır."( Yunus: 62)
Allah (c.c.) için olan herkes ne iddia edebilir, ne de
herkesten kabul edilir. İnsanın ilkin sağlam bir inançla Rabbini bilmesi, sonra
da bunu herşeye tercih edinceye dek ruhuna işlemesidir. Böylelikle bu inanç
Allah (c.c.) muhabbetine dönüşür. Artık o, her şeyi Allah (c.c.) için ve Allah
için olan şeyleri diğer bütün hususların üstünde tutar. İşte ancak bundan sonra
bir insan: "Ben Allah için sevdim veya Allah için buğzettim" dediği zaman doğru
söylemiş olur.
İnsanın büyük bir nimeti sevip başkasının hareketleri hoşuna
gittiği için ona muhabbet beslemesi konusu ise bizim mes'elenin dışındadır.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kimde üç haslet bulundu ise o, îmanın tadını almıştır:
1. Allah ve Resulünü herşeyden çok
sevmek,
2. Allah için sevip Allah için
buğzetmek,
3. Alevlenen ateşe girmekten daha çok
Allah'a ortak koşmaktan çekinmek." (489)
İman basamaklarının en yücesi Allah için sevmek olduğu
için bunun semeresi ancak ihlas hararetine tutuşup yanan kimselerde görülebilir.
İşte böyle bir muhabbetin feyzi, en yüce mükafat hakedecek olan kemâl ve paklık
için delil sayılır.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah rızası için
birbirini gıyaben seven iki mü' minden Allah katında en kıymetli olan,
arkadaşını en fazla sevendir. "(490)
Halbuki ikisi de Allah'ın rahmet ve inayeti altındadırlar.
Resulullah (s.a.v.) Rabbinden bizlere şu kudsi hadisi nakleder:
"Muhabbetin, benim rızam için birbirini seven müminler
için kazanılmış bir hak olur. Muhabbeti, benim rızam için birbirini ziyaret
eden, birbirleriyle nezaket alışverişinde bulunan ve birbirleriyle dost olan
müminler için de gerekli olur. "(491)
Dostun dost üzerindeki tesiri büyüktür. Bunun için bil ki tam
olarak hürriyetlerinin anlaşılabilmesi için, insan, arkadaş seçimi ve
durumlarına dikkat etmelidir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kişi arkadaşının dini üzerinedir. Onun için kimi arkadaş
edineceğinize dikkat edin. "(492)
Arkadaş olanlar iş hususunda birbirine yardımcı olurlar.
Haklarına yardımcı olur, birbirini kötülük ve günahlara karşı korurlarsa, işte
bunlar edinilmeleri ve muhabbetleri gereken hayırlı arkadaşlar sayılabilirler.
Aksi taktirde insan, kendisi için uçurumları hazırlayacak veya onu gaflet ve
zarara sokacak, olan aradaşlardan sakınmalıdır. Gerçek arkadaş, dostunu hem bu
dünyada hem de âhirette kurtuluşa götürebilir. Uğursuz ve hayırsız arkadaş ise
dostu için bir felakettir. Arkadaşını uçuruma, oradan da cehenneme kadar
götürdüğü için böyle bir dostluktan pişman olan nice aldanışlar vardır. Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
Ne olurdu ben o "Zâlimlerden her biri (pişmanlığından) iki
elini ısırdığı o günde şöyle diyecektir: "peygamberle beraber bir kurtuluş
yolunu edinseydim. Yazıklar olsun bana keşke (beni sapıtan) falanı dost
edinmeseydim. Vallahi o sapıttı beni zikirden, bana Kur'an gelmişken... "Şeytan
insanı helake düşürendir. (493)
Huy başkasının huyundan etkilenir. İnsan arkadaşının takib
ettiği yola çok erken koyulur. Bulaşıcı hastalıkların bedenlere sirayet etmesi
gibi ahlâk da birinden diğerine sirayet eder.
Bazen toplantıyı idare eden hayırlı biri olduğu için tüm etrafındakilerini feyiz
içinde bırakır. Şu da bir gerçektir ki kötülüklerin sirayet etmesi iyiliklerin
sirayet etmesinden çok erken olur. Çoğu kez sigara tiryakiliği, içmeyene hemen
bulaşır. Fakat içenin içmeyene bakıp terketmesi çok nâdirdir. İşte tüm bu
te'sirleri gözönünde bulundurup, iyi ahlâk ve adetlerin korunması için
Resulullah (s.a.v.) toplantı meclislerinin seçiminde dikkatli davranmamızı
emretmiştir.
"İyi arkadaşın durumu misk satan birinin durumu gibidir.
Sana miskinden bir şey isabet etmese de hiç olmazsa kokusu isabet eder. Kötü
arkadaşın durumuda körükçü yanında duranın hali gibidir. Sana körüğün isi
dokunmasa da dumanı isabet eder."(494)
Gece ve gündüzün kısa, geçici ve mahdut zamanı içerisinde
oturup kalktığın arkadaşın durumu bu olunca ömür boyunca bolluk ve sıkıntılı
anlarında seninle birlikte olan arkadaşının durumu nasıl olacaktır. İyi ve
şahsiyetli kişilerin dostluğu, insanı yüksek seviyeye çıkarttığı gibi,
sefillerin arkadaşlığı da insanı uçuruma götürür. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Şüphe yok ki zâlimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah
(c.c.) ise takva sahiplerinin dostudur. Şu Kur'an insanların kalp gözlerini
açacak bir nur, sağlam bilgi edinecek zümre için bir hidayet ve rahmettir.
"(495)
Arkadaşlık, inancının kuvveti ve yüce amellerden
kaynaklanmalıdır. İnsanın arkadaşlık yapacağı kişilerin en hayırlısı ile dünya
ve âhirette muhabbetleri devam edecek olanları şu rivayet tasvir etmiştir.
"İnsanlarla oturup kalktığı halde onlara zulmetmeyen, konuştuğu vakit yalan
söylemeyen vad verdiğinde onlara muhalefet etmeyen kişi yok mu? İşte o,
şahsiyeti tam, adaleti açık ve dostluğu gerekli olan insandır.
Dostluk Allah rızası için oldu mu onun emirleri istikâmetinde
devam eder. Böyle bir dostluk iki tarafın nifaktan uzak durmasıyla artar. İki
taraftan birinde bir mâsiyet görüldüğünde kalpleri hemen değişir. Muhabbet yok
olur. Hadisi şerif şöyledir:
"... Nefsimi kudret elinde tutan zâtâ yemin ederim ki
birbirini seven iki kişi sonradan ayrılırsa mutlaka bu, ikisinden sadır olan bir
günahtan dolayıdır. "(496)
Bunun içindir ki Resulullah'ın (s.a.v.) ashabı (Allah
hepsinden râzı olsun) hayırda yardımlaşma ve hakkı tavsiye esaslarını devamlı
olarak aralarında tatbik ederlerdi ki, bunun sayesinde aralarında muhabbet devam
etsin ve Allah'ın rıza ve affına da nâil olmuş olsunlar. Ebi Kalabe anlatıyor:
İki adam çarşıda karşılaşır. Biri diğerine: - "İnsanların gaflet içinde
bulunduğu bu an da geldi. Allah'tan mağfiret dileyelim," dedi. İkisi hemen
istiğfar ettikten sonra biri vefat etti. Diğeri rüyada vefat edenle karşılaşır:
- "Haberim oldu ki çarşıda karşılaştığımız gün Allah (c.c.) bizleri affeyledi;
dedi. Enes bin Malik anlatıyor: "Abdullah bir Ravaha (r.a.) ashabdan biriyle
karşılaştığı zaman: - "Gel bir saat da olsa Rabbimize olan inancımızı
yenileyelim" dedi. Yine bir gün aynısını birine teklif ettiğinde adam kızıp,
Resulullah (s.a.v.)'a gelerek: - "Ey Allah'ın Rasulü! İbn Ravaha sana olan
(dâimi) imanımızdan bizi bir saatlik îmana davet ediyor dedi. Allah Resulü
(s.a.v.):
"Allah (c.c.) ibni Revaha'yı aff buyursun. Gerçekten o
meleklerin gıpta ettiği meclisleri seviyordur" buyurdu. (497)
Arkadaş olanlar öyle bir biçimde tanışmalılar ki
dostlukları herkesçe bilinmeli ve kıymeti ona izhar etmelidir. Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurur:
"Biriniz (müslüman) kardeşini sevdiyse hemen sevdiğini ona
haber versin."
Enes (r.a.) anlatıyor: "Adamın biri Resulullah'ın
yanındayken diğer bir adam geçer ve: - "Ey Allah'ın Resulü! İşte ben bu adamı
seviyorum," dedi. "Sen kendini sevdiğini ona haber verdin mi?" "HAYIR?" Öyleyse
git ona haber ver. Adam ona yetişip: - Ben seni Allah (c.c.) rızası için
seviyorum, deyince diğeri de: -"Beni rızası için sevdiğin zat da seni sevsin,"
dedi.(498) Yine Resulullah şöyle buyurdu:
"Bir şahıs diğerini Allah (c.c.) için kardeş edindiğinde,
ismini babasının ismini ve kimlerden olduğunu da sorsun. Böyle yapmak muhabbeti
daha fazla devam ettirir. "(499)
Şüphe yok ki huy ve fikir birliğinin, bağlan pekiştirilmesi
ve dostluğun tesis edilmesindeki payı büyüktür. Nitekim eskiler şöyle demişler"
Annenden olmayan nice kardeşin olabilir".
İnsan bazen hayatta sadece bir kaç defa karşılaştığı
insanlarla anlaşır ve muhabbetlerini celbeder. Öyle ki sanki bunlar senelerden
beri birbirleriyle tanışıyorlarmış...
Bu durumu şu hadis de tasdik eder...
"İnsanların ruhları içtima etmiş bir topluluk gibidir.
Ahlaken ve yaratılışça tevafuk edenler arasında itilaf ve
tevafuk, tenasub olmayanlar da ihtilaf ederler."(500)
Fakat böyle bir duyguyu da inanç pekiştirmelidir. Mü'min
kalbinin derinliklerinden almış olduğu bu otorite ile uzun zaman ve mekan
değişikliğinden dolayı, hiç görmediği insanları Allah (c.c.) için sever. Aynı
zamanda da hazar ve seferde bile karşılaşmadığı insanlara da bazen buğz
edebilir. Bu sadece şunun içindir. Mü'min iyileri sever, kötülüklerden nefret
eder. İşte bu gerçeği içinde saklayan kalb, sahibini bulunduğu derecelerin
üstüne çıkarır.
Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü bir şahıs
bir toplumu sevdiği halde onların yaptığını yapamıyorsa durum ne olur?" dedim. O
(s.a.v.): "Ya Eba Zerr! Sen sevdiğin kişiyle berabersin "dedi."(501)
İslam'ın dostluk hakkındaki sünnetlerinden biri de
ziyaretleşmelerdir. Ziyaretlerin, menfaatsız ve Allah (c.c.) rızası için olması
gerekir. Ebu Hureyre Resulullah'tan şunları rivayet eder:
"Bir adam köyde bulunan müslüman kardeşini ziyaret eder.
Allah'da (c.c.) gözetlemek için yoluna bir melek görevlendirir. Melek ona
varınca: - "Nereye gidiyorsun? "der. -"Bu köydeki kardeşimi ziyaret etmek
istiyorum" " Yanında koruyacağın veya alacağın herhangi bir menfaatin mı var?"
"Hayır, sadece onu Allah rızası için sevdiğim için ziyaret ediyorum." Melek:
"Ben Allah'ın görevli bir memuruyum şüphe yok ki onu Allah rızası için sevdiğin
için Allah da seni öylece sevmistir. "(502)
Böyle yerlerde atılan adımlar çok kıymetlidir. Tıpkı Allah
yolunda cihad eden mücahidlerin attığı adımlar gibi en büyük sevablara nâil
olacaklardır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bir hasta veya müslüman
kardeşini ziyaret ederse, bir münâdî ona şöyle seslenir: Ne güzel yaptın ve ne
güzel yolda yürüdün. Cennetteki yerini hazırlamış oldun." (503) Bir başka
hadiste de şöyle buyurdu: "Allah rızası için kardeşini ziyaret eden herkese
semâdan bir münâdî şöyle seslenir: Güzel ettin. Cenneti hak ettin. Allah'da
(c.c.) meleküt aleminden şöyle buyurur: "Kulum benim rızam için ziyarette
bulundu. Onu konaklamak da bana aittir. Allah (c.c.) ona cenneti vermekten başka
hiç bir sevabı lâyık görmez. "(504)
Müslüman her ne kadar tüm insanlar için fayda istiyor ise de
dostları için daha fazla ister, menfatları için daha fazla sevinir. Kendisine
bir hayır ulaştığında dostlarını da hatırlar.
"Aranızdaki üstünlüğü unutmayınız. Şüphesiz Allah ne
yaparsanız hakkıyla görücüdür."(505)
Resulullah (s.a.v.) dostlar arasındaki hediyeleşmeyi hoş görmüştür.
"Karşılıklı hediyeleşiniz. Şüphe yok ki hediye göğüs (kalb)'ten
kötü vesveseleri siler."(506) Aişe'den (r.anha.): "Resulullah (s.a.v.) hediyeler
kabul eder ve onlara karşılık verirdi".. (507) Bununla beraber
hediyeleşmelerdeki adab hududu aşar, külfetli olursa mekruh işlenmiş olur.
İslâm yapmacık hareket ve israf ile savaşmıştır. Zorlukla,
yaltaklıkla, yapılan tüm işlerden İslâm beridir. İslâm, esasının sağlamlığına
inandıktan sonra çeşitli uygun vasıtalarla dostluğun devamını hedef almıştır. O
böylelikle hayat akışının kolaylaşması ve zorlukların hafifleşmesi için çeşitli
vesileler edinir." Dostların Allah (c.c.) indinde en hayırlısı dostuna en
hayırlı olanıdır. Allah (c.c.) indinde komşuların en hayırlısı da komşusuna en
hayırlı olanlardır. "(508)
İslâm kişiye, ana-babası kardeş ve akrabalarının yiyeceğinden
alabileceği gibi arkadaşının da yiyeceğinden alabileceğini mubah kılmıştır.
"Size göre de (gerek) kendi evlerinizden gerek
babalarınızın evlerinden, gerek annelerinizin evlerinden gerek kız
kardeşlerinizin evlerinden... Yahut sadık dostlarınızın evlerinden yemenizde de
(bir harec) yoktur."(509)
Buna şaşmamak gerek. Dostluk antlaşmasının kıymeti büyük
tesiri de fazladır. Öyle ki dost, zor felaketlerde imdat için, teselli kaynağı
olabiliyor. İsterse bu felaketler cehennem ateşinden kurtuluş endişesi hususunda
bile olsun. Allah (c.c.) müşriklerin azabı tadış anındaki hallerini tasvir
"Allah'a andolsun ki hakıykat biz apaçık bir sapıklık içinde idik. Çünkü sizi
alemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. Bizi o mücrimlerden başkası
saptırmadı. Artık bizim için ne şefaatçılardan (bir kimse) ne de candan bir dost
yok."(510) Arkadaşlık bağı bir çok hakkı gerektirdiği için Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Bir şiir:
"Ben, (o), kardeşimdir," dedim. O:" kardeşin, nesebinden mi?"
dediler. Bu, sadece şekille ilgili bir husustur. Benim kardeşim, nesebimiz uzak
ve ayrı da olsa gaye, fikir ve sebatta benimle olandır" dedim.
________________
(482) Zuhruf, 67-68
(483) Tirmizi
(484) Tirmizi
(485) Ahmedb. Hanbel
(486) Tebarâni
(487) Buhari
(488) Ebu Davud
(489) Müslim
(490) Tebarâni
(491) Ahmed, Tebarâni
(492) Ebu Davud
(493) Furkan, 27-29
(494) Ebu Davud
(495) Casiye, 19-20
(496) İbni Ebi Dünya
(497) Ahmed, Tebarâni
(498) Ebû Davud
(499) Tİrmizi
(500) Buhari
(501) Tirmizi
(502) Buhari
(503) Ebû Davud
(504) Müslim
(505) Bakara, 327
(506) Tirmizi
(507) Bezzâr
(508) Hâkim
(509) Nûr, 61
(510) Şûrâ, 97-101
Prof. Muhammed Gazali