Merhamet
Merhamet, insanın fıtratında öyle yüce bir haslettir ki onunla başkalarının
elemi ile duygulanılır. İzalesine koşar. Yaptıkları hatalardan üzülür. Bu
hataların dönüşmesini taleb eder. Bu özellik insandaki faziletleri alıp onu
hayvan seviyesine indirebildiği gibi, insandaki sevgi ve muhabbetin fışkırmasına
da en canlı sebep de yine odur. Aslında hayvanlarda da onları yavrularına karşı
demlendirip duygulandıran iç güdüleri mevcuttur. Onun içindir ki kalabalık
(merhametsizlik) insan fıtratını hayvanlar, hatta şuursuz cansızlar seviyesine
düşürür. Rahmet en geniş ve mutlak manâsıyla Allah'ın (c.c.) bir sıfatıdır.
O'nun rahmeti bütün kainatı ihata etmiştir. Herşeyi kuşatan ilminin şuaları ile
beraber mutlak olarak rahmetinin şuaraları da mevcuttur. Onun içindir ki
meleklerin Allah'a (c.c.) karşı yaptıkları dualardan bir kısmı şu ayette
toplanmıştır.
"Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi
kuşatmıştır. Bunun için tevbe edenleri ve senin yoluna koyulanları bağışla.
Onları cehennem azabından koru."(535)
Hz. Ömer b. Hattab'dan rivayet edilmiştir:
Resulullah'ın (s.a.v.) huzurlarına bir takım esirler gelmişti. Bunların içinde
emzikli bir kadın vardı. O, göğsüne biriken sütü sağıyor, çocuklara veriyor ve
emziriyordu. Bu kadın esirler arasında çocuğunu hemen sinesine bastı. Ve derin
bir şefkatle çocuğunu emzirmeye başladı. Bu yüksek şefkat levhasını görünce
Resuli Ekrem (s.a.v.): Bize, şu kadın çocuğunu ateşe atar mı? dedi. Biz de
hayır. Vallahi atmamağa muktedir oldukça atmaz dedik. Resuli Ekrem (s.a.v.):
İşte Allah (c.c.) kullarına bu kadının çocuğuna şefkatından daha
merhametlidir"(536) buyurdu. Allah'ın Esma-i Hüsna'sının çoğu rahmet, kerem,
fâdıl ve af inanlarından fışkırır. Hadis-i Kudsi de şöyle buyurmuş:
"Rahmetim gazabımı geçmiştir."(537)
Yani Allah'ın insanların hatalarını affetmesi onları
cezalandırıp gazaba gelmesinden daha çoktur. Böylelikle Allah (c.c.) merhamet
edicilerin en büyüğüdür.
"Ey Resulüm! De ki; Rabbim ümmetimi bağışla onlara merhamet
buyur. Sen merhamet edenlerin en hayırhsısın".
Yeryüzünde görmüş olduğun sevgi, güleryüzllük, acıma ve
iyiliğin tamamı Allah'ın (c.c.) rahmetinden bir cüz olup onu yaratıkların
kalbine atmıştır. İnsanların en yufka kalplisi bu rahmetten fazla pay sahibi ve
zayıfların hayatından en fazla duygulananlardır. Katı yürekli insafsız hayırsız
müstekbirlere gelince onlar cehennemin en alt tabakasında olacaklardır. Hadiste
şöyle buyurulmuş:
"İnsanların merhametçe Allah'tan (c.c.) en uzak olanı katı
yürekli olanıdır''(538).
Allah'ın Resulü (s.a.v.) katı yüreklilik ve
merhametsizliği şekavetten sayarlardı. Allah (c.c.) kainatın yara ve dertlerine
melhem sürecek, hataları için üzülecek onları doğruya ulaştırmak için ölümü göze
alacak zayıfın elinden tutacak annenin çocuğu için yaptığı mücadele gibi onu
uğrunda mücadele edecek ki zorbayı sağlam fıtratte biri kılıp azıp taşmasını
engelleyinceye kadar otoritesini frenleyecek birini insanlığa hediye etmeyi
murad etmiş ve Muhammedi (s.a.v.) göndermiştir. Onu insanların en merhametlisi
en şefkatlisi en geniş göğüslüsü kılmak için kalbine hilm ve hilmi ahlâkına
iyilik ve ünsiyeti yaratılışına kolaylık ve acımayı elinde cömertlik ve keremi
yerleştirmiştir.
"Sen Allah'tan gelen bir merhamet sayesindedir ki onlara
(Ashâba)yumuşak davrandın eğer kaba katı yürekli olsaydın muhakkak onlar
etrafından dağılıp gitmişlerdi"(539)
Bu yüce faziletler en zor durumlarda bile ondan
ayrılmadı. Uhud'da müşrikler onu yok etmeye hazırlanıp bir çukura düşürmek
istedikleri bir anda ashabına bakınca onları kanlarına bulaşmış ve yere yığılmış
bir vaziyette gördü. Ashâb da bu anda ona nazar edince onu mübarek yanaklarının
yarıldığı dişlerinin düştüğü bir vaziyette gördüler. İşte tam bu sırada:
"Müşriklere bedduada bulun" denilince merhamet ona galip gelip mübarek
şahsiyetini düşmanına özür bulmaya çalışıyordu. Evet bu durumdaki duası şuydu:
"Allah'ım Kavmime hidayet et, çünkü onlar Hak'tan
gafildirler".
Yüce kalpleri hiçbir zaman katılık dalgaları sarmaz. Onlar
her zaman için musafaha ve hilm'e, kalabalık ve kinden daha çok müsaittirler.
İnsanın ahlakındaki kabalık belirtileri noksanlık için büyük delil ve
milletlerin tarihinden de tehlikeli fitneler için işarettirler. İslâm'ın
kabalıktan sakındırması ve onu fasıklık alameti ile doğru yoldan sapma sırrı
kabul etmesine şaşmamak gerek.
"İman edenler vakit gelmedi mi ki kalbleri Allah'ın
zikrine ve inen Kur'an'a saygı ile yumuşasın. Bundan önce kendilerine kitap
verilmiş, üzerlerinden uzun zaman geçip de kalbleri katılaşmış çoğu fişka dalmış
bulunanlar gibi olmasınlar."(540)
İslâm genel manada merhamet tavsiye ederek onu kâmil bir
imanın belirtisi olarak kabul etmiştir. Müslaman kalbinde tüm insanlar için
merhamet iyilik taşır insanlara kuvveti nisbetinde kolaylık arar. Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Merhametli davranmadıkça îman etmiş sayılmazsınız".
Ashab: "Ey Allah'ın Resulü! Hepimiz merhametli sayılırız." O, sizden birinizin
arkadaşına merhametli davranması demek değildir. Esas merhamet umuma merhametle
davranmaktır" (Taberâni). Evet insan arkadaşları ile karşılaştığı zaman onlara
merhametini gösterebilir. Çocuklarını gördüğünde onlara acıyabilir. İşte bu
durumu herkeste görmek mümkündür. Mü'min için esas olarak gerekli merhamet
alanının daha geniş olması lâzım. O güler yüzlülüğünü muhabbet merhametini
karşılaştığı herkese göstermeli. Bu biçim bir merhameti teşvik eden hadisler
çoktur. Şöyle ki:
"insanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez".
Buhari bir başka rivayetde demiştir ki:
"İnsanların hatalarını affetmeyenleri Allah (c.c.) affetmez".
"Yerdekilere merhamet etmeyenlere gökteki de merhamet
etmez."(541)
"Zillete düşmeden tevazuda bulunanlara dilenmeden nefislerini
küçük görenler mâsiyetsiz olarak Allah yolunda infakta bulunanlara düşük ve
yoksul insanlara merhamet edenlere himmet, fıkıh erbabı ile oturup kalkanlara ne
mutlu." (542)
Fakru zaifsiz olarak tevazudan kasdımız mü'minler için alçak gönüllülük ile
yumuşak davranmaktır. Allah (c.c.) islâm cemiyetini karşlıklı sevgi bağlan ile
vasıflandırıp şöyle buyurmuştur:
"Onlar mü'minlere karşı yumuşak gönüllü, kafirlere karşı
onurlu ve başlan yukarıdadır. "(543)
"Onlar kafirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gayet
merhametlidirler."(544)
SORU: Merhameti işleyen ve tavsiye eden bir konu
içerisinde âyetlerde geçen bu şiddetin mânâsı ne olabilir.
CEVAP: İslâm genel manada hiçbirini istisna etmeden
insan ve hayvan için merhameti tavsiye etmektedir. İşte merhameti işleyen naslar
bu hususu te'yid etmektedir. Bunun yanında insanlar ve hayvanlar arasında
başkalarına korku, dehşet ve zarar vesilesi olmaktan başka işe yaramayan diğer
çeşitler de var. İşte böylelerin kötülüklerini men ve zararlarını defetmek,
bütün insanlığın maslahatı umumiye'sindendir. İşte böyle bir şekilde şiddette
bulunmak aslında yine merhamet etmek ve kusurları düzeltmekle olur. islam bütün
insanlık için, acuna, sulh ve hayır dinidir. Allah (c.c.) Resulü hakkında şöyle
buyurur: "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."(545) Bunun
yanında Kur'an'ı Kerim'deki tüm sureler: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
başlarım" ayetiyle başlar? Fakat insanlık kurtlan böyle ilahî bir rahmete itiraz
ederler. Böyle bir rahmetin önüne kocaman kayaları koyarlar ki insanlık böyle
ilahî rahmetten mahrum kalsın, dehşet ve cehalet çukuruna yuvarlanmış olsun.
İşte böyle engellere mani olup sahiplerini tehdit etmek
gerekir. Onların engel ve hücumları kesildiği gün ilahî rahmet onlan yine
kaplar. Böyle geç gelen ilahî bir rahmette kusur aranmaz. Esas kusur kendini
böyle bir rahmetten mahrum bırakanlardadır.... ilahi rahmetin her şeyi ihata
ettiğini bilirsin. Fakat bununla beraber müşrik ve inkarcılar bundan
mahrumdurlar.
"Rahmetim dünyaya herşeyi kuşatmıştır. Fakat onu ahirette
küfürden sakınanlara, zekatı verenlere ve âyetlerimize îman etmiş olanlara has
kılacağız. Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil'de ismini yazılı
buldukları Ümmi Peygamber o Resule tâbi olurlar." (546) Bir misal:
"Bu salona bin kişi girebilir" dediğin zaman sadece yanında
bilet ve kimliğini taşıyanlara izin verilecektir. Kimliksiz ve biletsiz olanlar
dışarda kalıp içeri alınmayacaklardır. İşte bu durum salonun genişliğine halel
getirmez. Resulullah'ın (s.a.v.) şu hadisleri de bu kabildendir:
"Yüz çevirenler müstesna tüm ümmetim cennete girecektir".
Ashap: Yüz çevirenler kim ki? "Bana itaat eden cennete girer, İsyan eden deyüz
çevirmiş olur "(547)
Bazen gerçek merhamet kalabalık şeklinde görünür... Fakat
aslında bu böyle değildir. Mesela: Çocuklar okula zor ile gönderilir, derslerini
de tehdit ile yaparlar. Fakat bunlar istekleri ile başbaşa bırakılsalardı oyun
ve heva onları mahfeder, hiçbir şey öğrenmeden yaşlanıp giderlerdi. Nitekim bu
konuda şâir şöyle demiş:
"O, insanları kötülükten men etmek için kaba davranırdı.
Merhamet sahipleri bile bazen merhamette bulundukları kişilere sert
davransınlar".
Doktor hastanın vücudunda yara, kanları akınca neşteri ile
eti yarar. Bazen de kemikleri kınp organları birbirinden ayırır. Esasında tüm
bunları faydası için yapmaktadır. Merhamet akılsızca yumuşak davranmak veya
adalet ve kanunların tanımadığı şefkat değildir. Hayır... Merhamet, tüm haklara
riayet etmeyi gerektiren bir acıma duygusudur. İpte asılı, gözleri açık, cismi
havada olan birinin manzarası aslında insanı duygulandırabilir. Fakat bu duyguya
kulak verip suçlu salıverilirse yeryüzü anarşiye boğulup kalır. İşte esas
merhamet bu duyguya kulak asmayıp adaleti gerçekleştirmektir.
"Ey akıl sahipleri! Sîzin için kısasta hayat vardır.
Umulur ki ibret alasınız."(548)
İslam'ın kerih gördüğü kabalık, hiçbir akıl ve adalete
sığmayan nefsi bir kasavettir. O kötülük ve zarardan fışkınp kör heva ve
menfaatten kaynaklanan hayvanî bir arzudur. Merhamet ise, insanların tabiatından
ve onları iyiliğe sevkeden ilahi güzelliklerden bir eserdir. O, dehşetli
musibetler esnasında insanın gönlüne nefis rüzgarları estirip hayatı
şenlendirir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Allah (c.c.) rahmeti yüz parça olarak yarattı, yeryüzüne
sadece bunların bir tanesini indirdi. İşte bu cüz ile yaratıklar birbirine
merhamet eder. Öyle ki, yavrusuna bir zarar dokunmasın diye bir hayvan, bununla
ayağını kaldırır, yavrusunu korur."(549)
Bir başka rivayet de şöyledir:
"Allah (c.c.) yeri, göğü yarattığı günden yüz cüz rahmet
yarattı. Her cüz yer ile göğü dolduracak şekildedir. Yeryüzüne bunlardan birini
yerleştirdi. İşte bununla anne yavrusuna, vahşi ve uçan hayvanlar bile
birbirlerine acır. "(550)
Aklın çeşitli vesilelerle artması gibi birçok vesile ile
merhamet te artar, fakat merhamet duygulan büzülüp solmaya terkedlirse böyle bir
merhametin sahibi cehenneme odun olur. Ebu Hureyre (r.a.v) rivayet ediyor:
"Ben hücrenin sahibi sadıkı masduk olan Kasım'ın babasını
şöyle derken işittim:
"Merhamet, ancak günahkâr olandan alınır. "(551)
islâm çokça merhamet edilip korunması gereken birçok
kimseyi tavsiye etmiştir. Akrabalar bu cümledendir. Sıla-i rahim merhametten
gelir. Onun için insanlar sıla-i rahim konusunda merhametsiz bulunmamalıdır.
Allah (c.c.)'in Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Merhametli kişilere Allah ta merhamet eder. Yerdekilere
merhamet ediniz ki, gökte olan da size rahmet etsin. Sıla-i Rahim Allah'ın
"Rahman" isminden gelmiş bir bağıdır. Kim bunu devam ettirirse Allah (c.c.) ona
rahmetini devam ettirir. Kim de bu bağı koparırsa Allah (c.c.) rahmetini
keser"(552).
Müslüman akrabalarının hakkını ifa etmeli aralarındaki
kan bağlarını takviye etmelidir. İnsanın iyiliğine en çok hakkı olanlar en önde
ve en yakını olanlardır. Bunlar da şüphesiz ki insanın anne ve babalandır. Bu
hususta Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Onlara acıyarak tevazu kanadını indir. Ve: 'Ya Rab! Onlar
beni çocukken nasıl terbiye ettilerse sen de kendilerini öylece esirge de."(553)
Anne ve babadan sonra insanın çocukları gelir. Berra
(r.a.) anlatıyor: "Ayşe'nin babası, onu (r.a.) sıtma hastalığına yakalandığı bir
sırada ziyaret eder ve: "Sevgili kızım nasılsın?" deyip yanağından öptü".
Bayağı insanların duygularının şefkatsiz ve duygusuz olduğu
müşahade edilen bir husustur. Onların ahlak ve konuşmalarında nefret ettirici
bir kalabalık vardır. Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet edilmiştir:
"Resulullah (s.a.v.) yanında Akra b. Habis olduğu halde Hasan
ve Hüseyin'i öptü. Akra: Benim on çocuğum olduğu halde hiç birini öpmedim.
Resulullah (s.a.v.) bu ifadesi üzerine ona bakıp şöyle buyurdu:
"Merhamet etmeyen merhamet görmez".
Bir başka rivayet de şöyledir:
"Allah senin kalbinden merhameti çekmişse ben ne
yapabilirim.''(554)
Enes (r.a.) anlatıyor: "Biz Resulullah (s.a.v.) ile
beraber oğlu İbrahim'in süt babası Ebi Seyf-el Keyn'in yanına gittik. Resulullah
çocuğu ibrahim'i (a.s.) öpüp kucakladı. Bundan bir müddet sonra aynı şahsın
yanına girdik. Bu defasında ibrahim ölüm sancıları içinde kıvranıyordu.
Resulullah (s.a.v.) göz yaşlarını tutamadı. İbn Avf: Sende mi göz yaşı dökersin?
Ey Allah'ın Resulü, dedi. Ağlamayı Resulullah'tan (s.a.v.) beklemiyordu.
Resulullah (s.a.v.): Ey İbn Avf bunlar merhamet eserleridir (gözyaşları devam
ederken şunları da söyledi:) "Göz yaşarır, kalb üzülür. Buna rağmen, biz
Rabbimizin razı olacağından başkasını söyleyemeyiz. Ey ibrahim gerçekten biz
senin firakından dolayı mahzunuz."(555)
Müslüman için kalbini ve evini akrabalarına karşı örtmesi,
onlardan ayrı yaşaması, dertlerine üzülmemesi, yardımlarına koşmaması caiz
olmaz. Böyle bir ayrılık insanı Allah'ın (c.c.) rahmetinden mahrum bırakıp
gazabına müstehak kılar. Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah (s.a.v.)' den şu hadisi
duyduğunu nakleder.
"Sıla-i Rahim Allah'ın (c.c.) Rahman isminden alınmış bir
bağdır ki o şöyle duada bulunur: "Allah'ım! beni kestiler,Allah'ım bana
kötülüklerde bulundular, Allah'ım zulmettiler... Allah'ım... Allah'ım..." Allah
(c.c.) ona şöyle cevap verir: "Sen seni keseni rahmetimden kesmeyi, vasledeni de
rahmetime kavuşturmamı istemiyormusun?"(556)
Merhamet görmesi gereken sınıflardan biri de yetimlerdir.
Onlara ihsan ve iyilikte bulunmak maişetlerini karşılamak ve geleceklerini
garanti altına almak en büyük ibadetlerden sayılır. Hatta merhametsiz duygular
bu sayede düzelip doğru yola koyulur. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
"Bir adam Resulullah'a (s.a.v.) kalbinin katılığından
şikayet etti. Resulullah (s.a.v.): "Yetimin başını okşa miskine de yedir
buyurdu."(557)
Başka bir rivayette şöyledir:
"Bir adam kalbinin katılığından şikayet etmek üzere
Resulullah'a (s.a.v.) geldi. Resulullah (s.a.v.) ona "Sen kalbinin yumuşamasını
ve ihtiyaçlarının yerine getirilmesini istiyor musun? Öyle ise yetime merhamet
et. başını okşa, ona yiyeceğinden yedir ki kalbin yumuşasın. ihtiyaçların da
karşılanmış olsun... "(558)
Bunun sebebi şudur. İçinde daima gafletin hüküm sürüp,
zevk ve bolluk içinde yüzen cemiyetlerde kalbler katılaşır ve gaflete düşer.
Böyle yerlerde nimetler içinde boğulan sınıf, kalblerini
lezzetler kapladığı basiretleri köreldiği için halkın dertlerini görmezlikten
gelir. Bunlar muhtacın ihtiyacını görmez, elalemin derdini bilmez. Ve mahzunun
da üzüntüsünün farkına varmazlar. İnsanlar hayatın çeşitli durumlarına girip
yokluk ve bolluğun denemeleri halinde... Evet bu durumda onları yetimle
yalnızlığı, çocuğunu kaybeden anne ile acıyı fakir ve yoksul ile yokluğun
acılığını hissederler... Merhametin gösterilmesi gereken yerlerden biri de
hastalar ve musibetzedelerdir. Musibetlere duçar olmuş insan zayıf düştükleri
için hayatın akışı ile yürüyemiyor, onun içindeki yerlerini alamıyorlar. Allah
(c.c.) böyle olanları mazur görmüş onun için Allah'ın kendilerini mazur gördüğü
yerlerde bizlerin müdahale etmesi uygun olmaz.
"Savaşa çıkmamak hususunda a'ma'ya günah yok. Aksağa günah
yok, hastaya günah yok, Allah'a ve Resulüne itaat ederse, Allah onu altından
ırmaklar akan cennetlere koyacak. Kim de yüz çevirirse onu acıklı bir azap ile
azaplandırır."(559)
Hasta illetin kendisini bağladığı hastalık harareti ve ilaç
acısının ruhunu bulandırdığı şahıstır. O bu acılarına sabretmekle Allah'ın
(c.c.) rahmetine müstehaktır. Bir diken bile müminin günahlarına keffaret
oluyorsa dert ve zorluklar içinde yüzen müminin durumu nasıl olacaktır? Böyle
bir mü'min Allah'ın (c.c.) rahmet murakabesi altındadır. Onun için hastalara
zarar vermeme ve rahatlarını bozmama hususunda çok titiz davranmalıyız. Şüphesiz
ki onlara katı davranmak çirkin bir cürümdür. Merhametin gerekli olduğu
yerlerden biri de hizmetçilere güzel davranmamız, onlara yüklediğimiz hususlarda
yumuşaklık göstermemiz hatalarını affetmemiz onlarla olan ilişkilerde şiddete
baş vurmamamız, onları çalıştırma hususunda uygunsuz davranmamamızdır. Çünkü
Allah (c.c.) birine bir şey verdiğinde o da onu kötüye kullanıp kullar hakkında
zulmederse Allah (c.c.) verdiğini geri alıp ona kötü yeri hazırlar. Ebu Mes'ud
el-Bedri anlatıyor:
Bir kölemi kırbaçlıyor iken gerilerden şöyle bir ses duydum:
"Ey Eba Mes'ud" fakat hiddetimden sesi tam duyamıyordum. Bana yaklaşınca
Resulullah'ın (s.a.v.) bana şöyle dediğini iyice anladım: "Ey Eba Mes'ud bil ki
Allah (c.c.) bu genç hususunda senden daha güçlüdür". Öyle ise Allah (c.c.)
rızası için hür olsun, dedim. Resulullah (s.a.v.): "Sen bunu yapmasaydın ateş
seni kaplayacaktı.''(560)
Bir başka hadiste şöyle buyurur:
"Güzel ahlak yücelik, kötü ahlak ta uğursuzluktur."(561)
Bir adam Resulullah'a (s.a.v.) gelerek bir hizmetçiyi kaç
defa affedeyim dedi. Resulullah (s.a.v.) "Her gün yetmiş defa" buyurdu.
Hizmetçilerin za'fından cesaret alarak onlara çeşitli cezalar vermekten
çekinmeyen nice erkek ve kadınlar vardır. İslâm böyle
bir hareketten insanları korkutarak çeşitli cezalar va'd etmiştir. Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kim haksız yere bir kırbaç vurdu ise kıyamet gününde kısas
muamelesine çarpılacaktır".
Bezzâr: "Merhametin gerekli olduğu yerlerden biri de
hayvanlara acımaktır".
Hz. Ömer (r.a.) bir koyunu ayağından çekmek suretiyle kesime
götüren birini görünce şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Hayvanı güzel bir
şekilde ölüme götür".
Bir adam Resuli Ekrem'e (s.a.v.): "Ben hayvanları keserken
bile onlara acıyorum" dedi. Resulullah (s.a.v.): "Sen onlara acıdığında Allah da
(c.c.) sana merhamet eder" buyurdu. (562)
islâm'ın hayvanlar hakkında gaddar davranıp onların
elemleri ile istihza edenler hakkındaki cezası çetindir. İslam insanın bunca
değerine rağmen dilsiz bir hayvana yapacağı kötülükten cehenneme girebileceğini
ilan etmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Bir kediyi hapsetmek suretiyle yemekten engelleyip
yerdeki haşeratı da yemesine engel olan bir kadın cehennemlik oldu."(563)
Aynı zamanda bazen bir köpeğe karşı bile kalbi ihata eden bir
merhametten dolayı büyük günahlar af olunabilir. Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:
"Bir adam yolda yürürken müthiş bir şekilde susadı. Bir kuyu
görüp içine iner ve içtikten sonra da çıkar, derken tam bu sırada susuzluktan
toprağı yeyip dilini sarkıtan bir köpeği gördü. Adam kendi kendine: "Susuzluktan
benim başıma gelenler bu hayvanın da başına gelmiştir" deyip tekrar kuyuya indi.
Ve ayakkabısına su doldurarak ağzı ile tutup çıkınca ona içirdi. Allah (c.c.) bu
hareketini makbul görerek onu affetmiştir".
Ashab: Ey Allah'ın Resulü! Hayvanlara karşı tereceğimiz
merhametten de bizlere sevap var mıdır?
"Evet her can taşıyan için sizlere ecir vardır" buyurdu.
Bir diğer rivayette de şöyle denilmiştir:
"Fahişe bir kadın sıcak bir günde bir kuyunun etrafında
gidip gelen ve susuzluktan dilini çıkaran bir köpek gördü. Ona ayakkabısı ile su
çekti. Allah (c.c.) onun hatalarını hareketinden dolayı affeti.(564)
Bir köpeğe yapılan merhamet bir fahişenin affedilmesine sebep oluyorsa,
insanlara merhamet etmek nice acayip işler yapar...
___________________
(535) Mü'min, 7
(536) Buhari
(537) Müslim
(538) Tirmizi
(539) A-li İmrân,159
(540) Hadid, 16
(541) Tebarâni
(542) Tebarâni
(543) Maide, 54
(544) Feth, 29
(545) Enbiyâ, 10
(546) A'raf, 156-157
(547) Buhari
(548) Bakara, 179
(549) Buhari
(550) Müslim, Tevbe, 20(2753)
(551) Ebu Davud, Edeb, 66 ( 4942)
(552) Tirmizi
(553) İsrâ, 26
(554) Buhari, Edep, 18
(555) Müslim, Fezail, 62 (2315)
(556) Ahmed b. Hanbel. Müslim, K. Birr ves-sıla, 2554
(557) Ahmed b. Hanbel
(558) Taberâni
(559) Feth, 17
(560) Müslim (561)Ebû Davud
(562) Hâkim
(563) Buhari
(564) Müslim
Prof. Muhammed Gazali